29 Mayıs 2015 Cuma

Bebekler Neden Televizyon İzlememeli?

Akşam gazatesine, reklamların bebeklerin ilgisini neden çektiğini ve onların zihinsel olarak TV karşısında aslında nasıl da yorulduklarını anlattım...  

Birçok ebeveynden duyarız, “Bebeğim televizyonda en çok reklamları izlemeyi seviyor” diye. Reklamlar çıkınca, bebek anında ekrana kilitlenir ve hipnotize olmuş gibi gözlerini televizyondan alamaz. Peki, bebekler reklamlara karşı neden bu kadar duyarlıdırlar? DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Dr. Klinik Psikolog Ayşe Bombacı anlattı…

HIZLI, SESLİ, RENKLİ…
Bilindiği gibi, reklamların amacı 2-3 dakika gibi kısa bir zaman zarfında izleyicinin dikkatini çekerek, onun hafızasında kalıcı bir etki bırakmaktır. Dikkat uyandırabilmek içinde öncelikle reklamlar sırasında ekrandaki sesin seviyesi otomatik olarak artar. Yüksek sese ilaveten, kullanılan görseller de son derece hareketli, müzikli ve ilgi çekicidir. Bunun yanı sıra reklamlarda, bir kaç saniye içinde ekran resmi değişir. Dolayısıyla reklamlar, normal yayın akışına göre daha hızlı, daha sesli ve daha renkli olması gibi bir araya gelen birçok faktörün etkisiyle algıda seçicilik yaratır. Bu durum bebekler için de geçerlidir. Dış dünyadan gelen uyaranlara büyük bir merakla tepki veren bir bebek, reklamlara bu sebeplerden ötürü aşırı duyarlıdır. 
UYKUYA GEÇİŞTE ZORLUK YAŞATIR
Reklamlardan gelen uyaranların çeşitliliğini ve hızını düşündüğümüzde, bunun gelişmekte olan bir bebeğin beyni için fazla olduğunu, onu yorabileceğini söyleyebiliriz. Çünkü bir bebeğin, etkileşim içinde kaldığı uyaranları zihninde işlemleyebilmesi, yani hazmedebilmesi için daha çok zamana ve mola vermeye ihtiyacı vardır. Yüz yüze kurulan bir anne-bebek iletişiminden duygusal ve sosyal gelişim anlamında oldukça faydalanan bebekler, yetişkinler gibi uzun süre göz teması sağlayamazlar. Çünkü göz kontağı kurmak pozitif bir yaşantı olsa da, bir yandan da bebeklerin heyecan seviyesini yükseltir. Bu yüzden bebekler iletişim sırasında ara sıra gözlerini kaçırarak kendilerini regüle etmeye çalışırlar. Göz kontağı kurarken bile yorulan bir bebek zihni söz konusuyken, televizyondaki reklamların yaratabileceği etkileri iyi tartmak gerekir. Uyaranların çeşitliliği, hızı ve sesi, gelişmekte olan bir bebeğin regülasyon sistemini zorlayabilir. Reklamlar sonrası yükselen heyecan seviyesiyle birlikte uykuya geçişte zorluklar yaşanabilir. Çünkü bebekler de fazla uyarana maruz kaldıklarında stres olurlar! Bazı bilimsel çalışmalar aşırı TV tüketiminin çocukların dil gelişimini ve sosyal becerilerini olumsuz etkilediğini de göstermiştir.

Evlilikle İlgili Yanlış İnançlar

Eyvah Evleniyorum

Evlilik deyince koşarak uzaklaşanlardan mısınız yoksa hem güzel hem mutfakta becerikli hem de her daim ihtiraslı bir eşin hayalini kuranlardan mı?

Siz hangi grupta yer alırsanız alın evliliğe dair yanlış inançlarınız olduğundan emin olabilirsiniz. Evlilik aslında ne bir hapishane ne de sonsuz mutluluğun arka planı... Siz sadece kendiniz istediğiniz için bu yolculuğa çıkar aşkın yeterli koşul olmadığını kabul eder, hayal kurmak yerine gerçekçi beklentiler içinde olur ve eşinizi olduğu gibi kabul etmeyi başarırsanız neden olmasın? Davranış Bilimleri Enstitüsü'nden Dr. Klinik Psikolog Ayşe Bombacı ile evlilik hakkındaki yanlış inançları konuştuk.

27 Mart 2015 Cuma

Yeni Dünyasına Alışmaya Çalışan Bebek

Her bebeğin, doğmadan önce yaşadığı bambaşka bir dünyası vardır. Sınırları belli olan, karanlık, sıcak ve kendini güvende hissettiği ona ait bir yer. İhtiyaç hissettiği her şeyin, hemen karşılandığı çok özel bir dünyada yaşar 9 ay 10 gün boyunca. Burada hayatının hiçbir döneminde olmadığı kadar kısa bir sürede gelişir, ta ki gelişimine devam edeceği yeni dünyasına doğacağı gün gelene kadar. Her şey yolunda giderse, o günün geldiğine bile kendisi karar verir ve hayatının ilk yolculuğuna çıkar, anne ve babasına kavuşmak için…

Eğer yetişkin dünyasının ihtiyaçlarıyla bakarsak bebeğimize, onun, anne rahminde yaşadığı dünyasının hiç de kolay olmadığını düşünebiliriz. Ne de olsa 9 ay boyunca dar bir alanda, hareket imkânı kısıtlı ve karanlık içinde yaşamıştı. Ya da onu daha iyi anlamak için kendimizi onun yerine koyarız ve içine doğduğu dünyanın yeni yaşam koşullarına alışması için onu kucağımıza alırız, tenimizin sıcaklığıyla, hatırladığı anne kokusuyla ve sesimizin şefkatiyle sararız, yeni sınırlar çizeriz ona kendisini boşlukta hissetmemesi için… Daha önceki yaşamından getirdiği alışkanlıklarını gözeterek, onun yeni dâhil olduğu dünyasına yumuşak bir geçiş yapması için uğraşırız.

22 Mart 2015 Pazar

EĞİTİM DUYURUSU: HAMİLELİK PSİKOLOJİSİ VE BEBEK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

11 Nisan 2015 tarihinde, DBE - Davranış Bilimleri Enstitüsü'nde gerçekleşecek olan ilk eğitim seminerim (http://cocukvegenc.dbe.com.tr/tr-TR/Module/News.aspx?NewsID=691), hamilelikteki psikolojik yaşantılar ve bunun anne-bebek açısından önemi üzerine olacak. 

Hamilelik, sadece biyolojik ve hormonal değişimlerden ibaret değildir. Aynı zamanda hayatınla ilgili bir daha geri alamayacağın psikolojik açıdan dramatik değişimlerin yaşandığı kritik bir geçiş dönemidir. Anne adayının psikolojik takibini yapmak, hamilelik ve doğum sonrası depresyonunu engellemek açısından da son derece önemlidir.
Bu eğitim, bugüne kadar yapılan bilimsel çalışma sonuçlarına dayanarak, hamilelikteki stres yaşantılarının, bebek gelişimi ve anne-bebek ilişkisi üzerindeki etkileri hakkında anne-baba adaylarını bilgilendirmek ve farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır.  

Uzun yıllar Almanya'da Heidelberg Üniversitesi'ne bağlı Psikiyatri Kliniği'nde yaptığım klinik ve akademik çalışmalara dayanarak hazırladığım bu eğitim semineri ile anne ve baba adayları, doğum öncesi yaşamın önemini ve hayat boyu süren etkilerini tanıma fırsatı bulacaklar. 

Eğitimin İçeriği:
·         Hamilelik boyunca anne-baba adayını bekleyen psikolojik değişimler nelerdir?
·         Doğum öncesi anne-bebek ilişkisi neden bu kadar önemli?
·         Hamileyken bebeğimle nasıl ilişki kurabilirim?
·         Doğmamış bir bebek hangi gelişim evrelerinden geçer?
·         Bir bebek doğmadan önce ne yaşar ve neden önce dokunma duyusu gelişir?
·         Anne rahminde bir bebek neler öğrenebilir?
·         Hamilelikte bebeğime gerçekten Mozart dinletmeli miyim?
·         Hamilelikteki alkol ve sigara kullanımının bebek üzerindeki etkileri nelerdir?
·         Hamilelikteki stres yaşantıları bebeğime nasıl geçer?
·         Hamileyken depresyonda olduğumu nasıl anlarım? (Kendini değerlendirme ölçeği)   
·         Hamilelik depresyonunda ilaçsız tedavi mümkün mü?
·         İmajinasyon tekniği ile gevşeme egzersizleri

Dr. Ayşe Bombacı
Uzm. Klinik Psikolog

1 Ocak 2015 Perşembe

HOŞGELDİN 2015


Çok güzel, çok sevdiğim ve hatta özleyeceğim çok özel bir yıl oldu 2014 benim için. Milan’ın İLK’leriyle dolu, “aile” olmanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmeye başladığım bir yıl…

Anladım ki, bu hayattaki en önemli şey senin kurduğun, emek verdiğin, sevginle sardığın ve en zor zamanlarında sığındığın ailenmiş.  İçine doğduğun insanları seçemiyorsun ve kabul etmeyi başarınca büyüyorsun kayıplar yaşadığında…

Daha yolun çok başındayım diyorsun, birlikte büyüyorsun her şeyden çok sevdiğin çocuğunla ve eşinle birlikte. Hatalar yapıyorsun, öğreniyorsun, deniyorsun senin için doğru olduğunu düşündüğün yolu bulana kadar. Kimi zaman etrafındaki sesleri kısman gerekiyor bunu yaparken, çünkü çoğu zaman içindeki ses söylüyor sana neyin seni gerçekten mutlu edeceğini…

Anne olmayı, eş olmayı ve en çokta kendin olmayı istiyorsun. Bazen bunu başarıyorsun, bazen de hepsini birbirine karıştırıyorsun. Sonra hatırlıyorsun, yalnız değilsin, yeni “anne dostlar” kazanıyorsun, eski dostlar çok kıymetli ama yine de en çok o anne dostların sözünde, yüzünde teselli buluyorsun. Bazen sadece onların seni anlayabildiğini düşünüyorsun. Onlarla kurduğun bağ “anne olmakla” ilgili çünkü. Herkesin unuttuğu, belki de bir daha hiç sormayacağı “doğum sancılarını” bile yine onlarla bir araya gelince hatırlıyorsun, gözyaşlarını paylaşıyorsun, yeniden yürek dolusu gülebilmek için birlikte… Onlar iyi ki varlar, iyi ki benim anne dostlarım oldular…