Hamilelik, bir kadının hayatta başına gelebilecek belki
de en önemli ve anlamlı yaşam olaylarından biridir.
Bu dönem boyunca anne adayı sadece fiziksel ve biyolojik
bir takım değişimlerden geçmez; aynı zamanda bireysel, sosyal ve mesleki
alanlarda da yaşadığı birçok değişimle baş etmeye çalışır. Hayatın her alanında
hızlıca vuku bulan tüm bu değişikliklere anne adayının psikolojik olarak uyum
sağlaması gerekir.
Bilimsel literatürde hamilelik süreci, ölüm, boşanma,
evlilik, doğum gibi objektif stres yaşantılarından biri olarak kabul edilir ve
bir insanın hayatta yaşayabileceği en “kritik yaşam olaylarından” (life events, major changes) biri olarak
değerlendirilir (Filipp, 1995; Lazarus & Folkman, 1984).
Bir birey olarak kadınlıktan anneliğe geçiş sürecinde yaşanan değişimlere adapte olmak, hem fiziksel hem de psikososyal streslerle baş etmeye çalışmak hiç de kolay değildir. Bu durum planlı ya da arzu edilen hamilelikler için de geçerlidir. Hamilelikle birlikte anne adayının hayata bakış açısı ve yaşam tarzı yavaş yavaş değişmeye başlar. Çünkü artık sadece kendisinin değil aynı zamanda içinde ona bağımlı olarak gelişen yavrusunun da tüm sorumluluğunu üzerinde taşır…
Bir birey olarak kadınlıktan anneliğe geçiş sürecinde yaşanan değişimlere adapte olmak, hem fiziksel hem de psikososyal streslerle baş etmeye çalışmak hiç de kolay değildir. Bu durum planlı ya da arzu edilen hamilelikler için de geçerlidir. Hamilelikle birlikte anne adayının hayata bakış açısı ve yaşam tarzı yavaş yavaş değişmeye başlar. Çünkü artık sadece kendisinin değil aynı zamanda içinde ona bağımlı olarak gelişen yavrusunun da tüm sorumluluğunu üzerinde taşır…
Baba adayları için de ayrıca zorlayıcı bir uyum süreci
söz konusudur. Onu bekleyen babalık rolüne hazırlanırken bir erkek, koruması
gereken ailesiyle ilgili içinde oluşan yeni sorumluluk duygusuyla tanışır ilk
defa...
Hem bir kadın hem de bir erkek için hayat bir daha iki
kişilik “çift hayatından” ibaret olmayacaktır. Bugüne kadar yaşanan bireysel özgürlükler
hamilelikle birlikte yavaş yavaş sınırlanmaya başlar ve doğumla birlikte doruk
noktasına ulaşır. Artık sadece kendin için değil; senin bir parçan olan bebeğin
için de “gönüllü” uykusuz kalmaya, onun için var olmaya, kısaca bir birey olarak
özgürce yaptığın ne varsa ara vermeye hazırsındır.
Psikolojik açıdan bakınca, hamilelikle birlikte başlayan
aile hayatına geçiş süreci çok büyük sorumluluklarla ve de fedakârlıklarla
doludur. Bebeğine kavuşmanın heyecanını duyan bir çift aynı zamanda gelecek
kaygıları ve korkuları da taşıyabilir. Bu noktada aile hayatına hazırlanan anne
ve baba adayları hamilelik boyunca yaşayabilecekleri duygusal dalgalanmaların
farkına varabilmeli ve bunları yok saymadan yaşadıkları stres hakkında birbirleriyle
açıkça konuşabilmelidirler.
Çünkü çiftlerin birbirlerinden ve de yakın çevrelerinden
alacakları destek bir sonraki kritik yaşam olayına; yani “doğuma” hazırlanmalarında
en etkili yoldur.
Kaynakça:
Kaynakça:
Filipp, S. H. (1995). Kritische Lebensereignisse. Psychologie
Verlags-Union, Weinheim
Lazarus, R. S., & Folkman, S. (1984). Stress,
appraisal, and coping. New York: Springer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder