12 Kasım 2014 Çarşamba

Çocuğumuzla İletişimde Söylemememiz Gereken Cümleler 1: “Ama Bak Ağlarım Sonra”

Bir çocuğun sağlıklı ruhsal gelişimi için onunla kurulan iletişim çok önemli. Anne-baba ve çocuk arasındaki iletişim doğumdan önceki yaşam evresinde hamilelik döneminde başlar. Yeni doğan bir bebek anne ve babasının sesini tanır ve bu tanıdık, güven veren sese doğru yönelir. Bir ebeveyn içgüdüsel olarak bebeğiyle konuşurken yüksek sesle ve ona dokunarak, tane tane konuşur. Yüzünü, bebeğin kendisini algılayabileceği mesafede onun yüzüne yakın tutar (face-to-face situation) ve onunla evrensel olan melodik bir bebek dilinde (baby talk) iletişim kurar. Intuitive parenting (içgüdüsel ebeveynlik) denilen hassas bir yaklaşımla anne-baba, bebeğini tutarken, onunla konuşurken, bakımını yaparken kısacası onu severken, onun neye ihtiyaç duyduğunu anlamaya çalışarak davranır.

Birçok anne ve babada gözlenen ve bilimsel literatürde intuitive parenting denilen bu yaklaşım zamanla çocuk büyüdükçe ve onunla kurulan iletişimin niteliği değiştikçe körelmeye başlar. Aslında içgüdüsel olarak neyin doğru olduğunu biliyor olmamıza rağmen kimi zaman kendi çocukluk yaşantılarımızın etkisiyle, kimi zaman da toplum içinde sıkça duyduğumuz için bize normalmiş gibi gelen bazı “psikolojik açıdan hatalı cümleler” kurabiliriz çocuğumuzla konuşurken.

Bunlar arasında en sık duyduğum “Ama bak ağlarım, üzülürüm sonra” cümlesi. Örneğin çocuk artık yemeğini bitirsin diye ya da sizinle oynamaya devam etsin diye ya da size öpücük versin diye kullanılan bu “ama bak ağlarım sonra” cümlesi zararsız gibi gözükse de aslında çocuğumuza söylemememiz ve de söylenmesine izin vermememiz gereken bir cümledir. Ya da çocuğumuz ağlamasın diye birilerinin ona “Ama bak ağlama, annen üzülür sonra” demesi gibi.

Hangi durumda olursa olsun bu gibi cümlelerin her söylediğinde çocuğa verdiği mesaj aynıdır: Yaptığın ya da yapmadığın bir şeyden ötürü başkasını üzdüğün için kendini suçlu hisset ve bu suçluluk duygusuyla şimdi senden istenileni yap. Sen küçük bir çocuk olsan da senden büyük insanlar üzülmesin diye onların hissedebilecekleri olumsuz duyguların sorumluluğunu üstlen ve durumu düzelt. Bir nevi yetişkin ve çocuk arasındaki roller değişiyor sanki.

8 Kasım 2014 Cumartesi

Bebeğinizle Birlikte Aynı Odada Uyuyabilirsiniz!

Bebeğinizle birlikte aynı odada uyuduğunuz için, başka bir yazıda (http://www.hurriyetaile.com/yazarlar/goksu-telmac/cocugunuza-askim-demeyin_4961.html) belirtildiği gibi kimsenin ruh sağlığı tehlikeye girmez. Hatta bu sayede ABÖS, yani Ani Bebek Ölümü Sendromu'nu da önlemiş olursunuz. 

Bu alanda Almanya'da ve Amerika'da yapılan tüm bilimsel çalışma sonuçları göstermiştir ki, bebekler ilk bir yılda anne ve babasıyla aynı odada uyumalıdırlar. Mümkünse kendi kayrolarında ve mutlaka sırtüstü. Solunum sistemi daha yeni gelişmekte olan yenidoğan bir bebek için ailesinin düzenli işleyen solunum hareketleri, bebeğin nefes alıp vermesini de olumlu etkiler. Ayrıca yakınlık, yalnız olmadığını hissetmek, büyümekte olan bir çocuğa güven verir... Bu bağlamda doğumdan sonra mümkün olan en kısa sürede bebek ayrı odada yatırılmalıdır önerilerinin bilimsel sonuçlarla hiç bir alakası yoktur. 

Aile yatağı uygulaması Almanya'da ilk 2-3 yıl çok yaygın olan bir uygulamadır. Ve bu yüzden daha hiç bir bilimsel yayında çocukların ruhsal sağlığı olumsuz etkilenmiştir tespitine rastlanmamıştır ya da cinsel rol karmaşası yaşadıklarına...


Anne-babanın sigara içmesi, bebeğin karın üstü uykuya yatırılması ve aşırı sıcak uyku ortamı, ABÖS ile ilgili en büyük risk faktöreleri iken; bebeğin ayrı odada yalnız bırakılmaması ve de sırtüstü uyuma pozisyonu önleyici nedenlerdir.

Çocuğunuza “Aşkım” Deyin, Demeye Devam Edin!

Psikoloji bir bilim dalıdır ve bu bilim dalını okuyup, meslek edinmiş her psikolog, uzman görüşünü bildirirken hangi bilimsel araştırma sonuçlarına dayandığını belirtmelidir ki, okuyucu bunun şahsi bir görüş olmadığı ayrımına varabilirsin.

Çocuğunuza “aşkım” demeyin yazısındaki (http://www.hurriyetaile.com/yazarlar/goksu-telmac/cocugunuza-askim-demeyin_4961.html) önerileri destekleyen hiçbir bilimsel yayın benim bilgim dahilinde değildir. Varsa da paylaşılmalıdır; çünkü ebeveyn ve çocuk arasındaki iletişim bir çocuğun gelişimi için çok önemlidir. Bu yüzden bu konuda yazılan her yazı kritik bir biçimde değerlendirilmelidir.

Hiç şüphesiz, sözcüklere yüklenen anlamla yaşanır o sözcükler. Zaten çocukta ana dilini böyle öğrenir. Kontext içinde ve sesimizin tonuyla, vücudumuzun diliyle ve de durum içinde kullandığımız yere göre her bir sözcüğün taşıdığı anlam çocuğun zihninde kodlanır. Çocuğunuza "aşkım, sevgilim" derken onun sizin için ne kadar değerli olduğunu ve onu tüm kalbinizle sevdiğinizi hissettirerek söylüyorsanız, çocuk da bu anlamlarla yaşar bu sözcükleri.

Uzman yazılarını takip eden birçok bilinçli ve duyarlı ebeveynin dediği gibi çocukların algıları çok güçlüdür ve aşkım kelimesi hem eş'e hem de çocuğa söylendiğinde çocuğun kafası karışmaz ya da kendisini eski sevgilinin yerine konuluyormuş gibi hissetmez, hem de tek bir sözcük yüzünden. İlaveten, dünyanın her yerinde aşkım, sevgilim sözcükleriyle büyüyen milyonlarca ruh sağlığı yerinde çocuk vardır.

10 Ekim 2014 Cuma

Çocuğunuzun Bağlandığı Oyuncağını Elinden Almayın! Neden Mi?...

Foto Kaynak: www.geschenk.com
H. Anne soruyor:

…Benim kızım 33 aylık şu anda ve neredeyse 6-7 aydır belli başlı oyuncak bebekleri ile kaynaşmış durumda. Bir müddet oynadıktan sonra iki eline de iki bebek alıp ona bağlanıyor ve yemekte, tuvalette, gezmede vs. hiç bırakmak istemiyor. Bazen bu iki oyuncak bebeğin yerini farklı bebekler de alabiliyor. Biz de küçükken bazı nesnelere bağlanmışız bu yüzden olay normal geliyor ama bizim için durum sıkıcı olmaya başladı.
Takipteyim sizi… Cevap bekliyorum :) Teşekkürler.

Anne Burda cevaplıyor:

Sevgili H. Anne,

Sorunuzun cevabını aslında siz kendiniz vermişsiniz. Siz de küçükken bazı nesnelere bağlanmışsınız ve bu yüzden bu durum size normal geliyor; yani kızınız, iki elinde bebekle gezdiği için ortada psikolojik bir sorun yok. Dolayısıyla aslında kızınıza dair çözülmesi gereken bir sorun da yok. Bir başka deyişle, 33 aylık bebeğinizle ilgili her şey yolunda. 

Peki, o zaman sorun nerede ve ortada bir sorun varsa bu kimin için bir sorun? Sorun kızınızın bağlandığı bebeklerle dolaşmasını sizin sıkıcı bulmanızda. Yani siz bu durumu sıkıcı bulmasanız, çocuğunuzun bu alışkanlığını da değiştirmek istemeyeceksiniz. Kimi zaman çocuklarımızın oyun alışkanlıklarını, dışarıda ya da evdeki davranışlarını beğenmeye biliriz ve aynı davranış tekrar ettikçe bu durum artık bizim için sıkıcı olmaya başlayabilir. Bunu her an anne-baba yaşayabilir, yaşamalı da zaten. Çünkü çocuğumuzun yaptığı ya da tercih ettiği her şeyden memnun kalamayız. Çünkü çocuğumuz bizden ayrı bir birey. Kendi oluşmakta olan bir kişiliği ve tercihleri var. Bu onun güçlü ve öz güveni yüksek bir birey olarak büyümesi için saygı duymamız ve desteklememiz gereken bir durum.

14 Eylül 2014 Pazar

Çocuğum Kulağımı Tutmadan Uykuya Dalmıyor! Bunun Anlamı Ne?

Özlem Anne soruyor:

“… Küçük kızım, kulağımı tutmadan kesinlikle uyumuyor. Bunun bir anlamı açıklaması var mı? İnternette işte kendini yalnız hissediyor falan yazıyor. Bütün sevgimi ve ilgimi kızlarıma veriyorum geri kalan ne varsa oda eşime :)) Bu kulak olayı daha ne kadar devam eder ne olur yardım edin.”

Anne Burda cevaplıyor:

Sevgili Özlem Anne,

Küçük kızın, kulağını tutmadan uykuya dalmıyor; çünkü seni hissetmek ve yanında olduğunu bilmek istiyor. Sen, onun bu hayattaki en temel güven kaynağısın.

Kızın açısından bakınca her şey olması gerektiği gibi aslında. “Annem burada yanımda, ben onu dokunarak hissediyorum, korkacak bir şey yok ve artık uyuyabilirim.” Senin açından bakınca bu bir sorun; çünkü sen belki de kızının kendi kendine uykuya dalmasını istiyorsun. Ya da elini değil de; neden kulağını tutuyor diye endişe duyuyorsun.

Her çocuk başkadır ve kendine özeldir. Biri annesinin elini tutarken, diğeri memesini tutmak isteyebilir ya da sizin örneğiniz de olduğu gibi kulağını. Bunların hepsi normaldir ve küçük bir çocuğun duyabileceği çok doğal ihtiyaçlardır. Bu yüzden ben, annelere bebeklerine daha yeni doğan dönemindeyken uykuya dalarken onlara, üzerine annesinin kokusunun sindiği bir şal, yumuşak bir bez ya da giydiği bir bluzu vermelerini öneriyorum. Çünkü bir bebek annesinin kokusunu daha doğar doğmaz tanır ve bu koku ona alışmaya başladığı yeni dünyasında “güven” verir.  

9 Eylül 2014 Salı

Çocuğuma Sinirlenmek İstemiyorum! Ne Yapmam Lazım?


Facebook'taki Anne Burda sayfamı (facebook.com/anneburada) takip eden okuyucu bir anneden, yeni okul dönemine başlayan 6 yaşındaki kızıyla ilgili bir soru geldi. Bu soruya cevaben uzman görüşümü ve yorumlarımı sayfamda herkese açık olarak paylaştım. Böylece Anne Burda sayfasında Soru-Cevap dönemi başlamış oldu.

Stresli anlarda çocuğuna karşı sabırsız ve sinirli davranan bir anne bu tutumunu değiştirmek istiyor ve yeni bir yol arıyor. Ne yapması ya da yapmaması lazım?

Şule Hanım soruyor:

“ hocam mrb sayfanızı tesadüfen gördüm beğendim 6 yaşında bir kızım var ve yarın okula başlıycak birinci sınıf zorlu bir süreç ve bende biraz sabırsız biriyim çabuk sinirleriniyorum ama nasıl bir yol izlemeliyim sizce anlatabildim inş.”


Anne Burda cevaplıyor:

Sevgili Şule Hanım,

Araştıran, soran ve yeni bir yol arayan ilgili bir anne olarak açık yüreklilikle sorunuzu yollamışsınız bana. Bunun için teşekkür ederim. 

6 yaşındaki kızınızla olan ilişkiniz belli ki sizin için çok önemli. Hem kızınız, hem de sizin için okul hayatıyla birlikte yeni bir dönem başlıyor. Zaten siz de bu dönemi “zorlu bir süreç” olarak tanımlamışsınız.

Hayatımızda yaşadığımız her yeni başlangıç aynı zamanda bir geçiş dönemidir ve buna uyum sağlamak zaman alabilir. Bu uyum sürecini kolaylaştırabilmek için doğru yaklaşımları bulmamız gerekir. Elbette sabırsız olmak ve çabuk sinirlenmek sizin kızınızla olan ilişkinizde bir daha gözden geçirmeniz gereken bir tutumdur. Zaten siz de bunun farkında olduğunuz için “nasıl bir yol izlemeliyim” sorusuyla çıkmışsınız yola. Yani neyi değiştirmek istediğinizin farkındasınız, sadece bunu nasıl yapacağınızı henüz daha bilmiyorsunuz. Biz de cevabı birlikte aramayı deneyebiliriz.

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Bebeğim Ne Zaman Emekleyecek ve Yürüyecek?

Emekleme ve Yürümek

Dünya Sağlık Örgütü WHO’nun 2006 yılında yaptığı bilimsel bir çalışmada bebeklerde gözlenen 6 büyük motor gelişim alanı araştırılmış ve çıkan sonuçlar Acta Paediatrica Supplement dergisinde yayınlanmıştır: http://www.who.int/childgrowth/standards/Windows.pdf.

Bu sonuçlara dayanarak hazırladığım aşağıdaki tabloda Desteksiz Oturma, Destekle Ayaklarının Üstüne Basma, Emekleme, Destekle Yürüme, Tek Başına Ayakta Durma ve Tek Başına Yürüme gibi motor becerilerin bebeklerde ortalam kaçıncı ayda kendini gösterdiğini ve her bir becerinin en erken ve en geç hangi aylarda (range) gözlemlendiğini öğrenebilirsiniz.

2 Ağustos 2014 Cumartesi

Bebeğimin Boyu Ve Kilosu Yaşına Göre Normal Mi?

Foto Kaynak: http://www.gobo-kinder.ch

Her anne-baba için bebeğinin sağlıklı gelişimi her şeyden önemlidir. Bu yüzden bebeğimizin her ay biraz daha fazla kilo almasını ve uzamasını arzu ederiz. 

Düzenli doktor kontrollerinde doktorumuzun bebeğimizin büyümesiyle ilgili her şeyin yolunda olduğunu söylemesi elbette ki önemlidir; ama bazen daha fazlasını bilmek isteyebiliriz. Örneğin bebeğimin boyu ve kilosu onun yaşındaki hem cinsleriyle kıyaslandığında ortalamanın neresinde kalıyor gibi bir soruya cevap aradığımızda ihtiyacımız olan bilimsel çalışmalarla oluşturulmuş veriler ve tablolardır.

Elbette ki detaylı sorduğumuzda doktorumuz bu tablolara dayanarak bizi bilgilendirecektir ama eğer siz de benim gibi elinizin altında kendinizin inceleyebileceği bir tablo olmasını isterseniz işte bu noktada WHO’nun (World Health Organization: Dünya Sağlık Örgütü) bilimsel çalışma sonuçlarını referans alabilirsiniz: (http://www.who.int/childgrowth/publications/technical_report_velocity/en/: WHO Child Growth Standards: Methods and development, 2009).

Ben öyle yaptım ve Milan doğduğundan beri bebeğimin fiziki gelişimini izlerken üç önemli büyüme kriterine dikkat ettim: Boy, kilo ve baş çevresi. 

11 Temmuz 2014 Cuma

Bebeğiniz İçin Uygun Uyku Ortamı

Bebeğin Uyurken ki Ortamı Nasıl Olmalı?


Almanya’da 1981 yılında Ani Bebek Ölümü Sendromu’nu (ABÖS) yaşamış aileler tarafından kurulan GEPS adındaki derneğin amacı, bilim adamlarının ve uzmanların da desteğiyle Almanya’daki aileleri ABÖS ile ilgili risk faktörleri ve alınacak önlemler konusunda bilgilendirmektir.

Bu amaçla farklı dillerde hazırlanmış broşürlerden biri de Türkçedir. Yukarıdaki resimli anlatımda, bebeğiniz için sağlıklı olan uygun uyku ortamını yaratmak için dikkat etmeniz gereken noktalar belirtilmiştir.

Bu resimde belirtilen GEPS’in önerilerine göre:

·         Bebek gündüz ya da gece uykusundayken yüzüstü yatırılmamalıdır.
·         Uyuma pozisyonu sırt üstü olmalıdır.
·         İlk aylarda çocuğun yatağı anne ve babasının yatak odasında bulunmalıdır.
·         Çocuk yatağının parmaklıkları arasındaki mesafe 4,5-6,5 cm. arasında olmalıdır.
·         Bebeğin yetişebileceği yerlerde ip vb. bulunmamalıdır.
·         Şapka ve cibindirlik kullanılmamalıdır.
·         Bebek ilk bir yıl yastıksız yatmalıdır.
·         Bebek uykudayken emzik kullanması önerilmektedir.
·         Koyun postu vb. kullanılmamalıdır.
·         Kalın yorgan yerine uyku tulumu kullanılmalıdır.
·         Oda sıcaklığı bebeğiniz uyurken 18 derece olmalıdır.
·         Yatak döşeği, naylon madde içermemelidir ve lastikli bir çarşaf kullanılmalıdır.
·         Döşek: Azami 10 cm. kalınlığında olmalıdır. Fazla yumuşak olmamalıdır.

Kaynak: http://www.geps.de/cms/dokumente/SenkenSieDasRisiko_tuerkisch.pdf 

6 Temmuz 2014 Pazar

Ani Bebek Ölümü Sendromuna Karşı Alabileceğiniz Önlemler

Ani Bebek Ölümü Riskini Azaltın
SIDS Riskini Azaltın

1. Bebeğinizi uyurken sırt üstü yatırın.
2. Bebeğinizin üstünü örtmeyin onun yerine uyku tulumunu tercih edin.
3. Uygun bir uyku ortamı için gerekli olan koşulları sağlayın.
4. Bebeğinizle aynı odada uyuyun ama aynı yatakta değil.
5. Uyku sırasında bebeğinize emzik verebilirsiniz.
6. Mümkünse bebeğinizi emzirin.
7. Hamilelik boyunca ve doğum sonrasında sigara içmeyin ve içirtmeyin.

1. Bebeğinizi uyurken sırt üstü yatırın

Alabileceğiniz en önemli ve etkili önlem bebeğinizi uyurken sırt üstü yatırmaktır. Bilimsel araştırmalar, karın üstü uyuyan bebeklerde ABÖS riskinin iki katına çıktığını göstermiştir.

Eğer bebek karın üstü uyuyorsa bebeğin yüzü ve yattığı yer arasında karbondioksit (CO2) oluşur ve bebek bu tehlikeli gazı solumaya başlar. Kandaki CO2 seviyesi tehlikeli olabilecek kadar yükselince çoğu bebek neyse ki kendiliğinden uyanır. Ama maalesef hepsi değil! Özellikle beyin sapında anomali olan bebekler kendiliğinden uyanamayabilirler.

3 Temmuz 2014 Perşembe

Ani Bebek Ölümü Sendromu (ABÖS)

ABÖS

İngilizce’de Sudden Infant Death Syndrome (SIDS) olarak geçen bu sendrom, adından da anlaşıldığı gibi bir bebeğin beklenmedik bir biçimde aniden hayatını kaybetmesi halinde konulan bir tanıdır. Bu duruma gelişmiş ülkelerde 0-1 yaş döneminde hiç de azımsanmayacak bir sıklıkta rastlanır. ABÖS’ün nedeni tam olarak bilinmese de ailelerin alabileceği birkaç basit ama hayati önlem sayesinde riskin büyük ölçüde azaldığı yapılan bilimsel araştırmalarla ispatlanmıştır.

“Bebeğim için ABÖS riski var mı?” Bu soruyu belki de anne-baba olarak hiç aklımıza bile getirmek istemeyebiliriz. Buna rağmen bebeğimizin sağlığıyla ilgili bizi kaygılandırabilecek konularda ancak daha fazla bilgi edinerek ve bu konular hakkında doktorumuza danışarak en doğru adımları atmış oluruz.

Amerika’da ve Almanya’da uygulanan aileleri bilgilendiren kampanyalar sayesinde ABÖS vakalarının sayısında ciddi bir oranda gerileme olduğu saptanmıştır. Bu yüzden bilimsel çalışmalara dayalı olarak derlediğim ABÖS’le ilgili yazılarımda ABÖS’ün ne olduğunu, ne zaman yaşandığını, ne sıklıkta görüldüğünü, neden kaynaklandığını, hangi risk faktörlerinin tetikleyici olduğunu ve ne gibi önlemler alabileceğinizi öğrenebilirsiniz.

30 Haziran 2014 Pazartesi

Hamilelikte Yaşanan Psikolojik Süreçler

Gebelik Psikolojisi
Hamilelik Psikolojisi

Psikolojik açıdan bakınca anne adayı hamileliğin her evresinde (1., 2. ve 3. Trimester)  farklı bir uyum sürecinden geçer (Gloger-Tippelt, 1988; Rauchfuss, 2002).

İlk üç aylık dönemi kapsayan 1. Trimester (1.-13.Hamilelik Haftası) belki de anne adaylarının kendilerini en güvensiz hissettikleri dönemdir. Gebelik tespitinden sonra yaşanan duygular sadece mutluluk ve sevinçten ibaret değildir. “Nasıl bir anne olacağım?”, “Partnerimle yaşadığım ilişki doğumdan sonra nasıl etkilenecek?”, “Çok mu kilo alacağım?”, “Partnerim beni beğenmeye devam edecek mi?”, “Mesleki olarak beni neler bekleyecek?”, “Sosyal hayatım değişecek mi?” gibi ve benzeri birçok kaygı dolu soru anne adayını meşgul edip, onda stres yaratabilir.

25 Haziran 2014 Çarşamba

Baba da Burda

Oğlumun ağzı dolu dolu, coşkuyla söylediği ilk kelimesi: Ba-ba, baba, babaaa!

Baba ve oğul arasında hamileliğim(iz)in ilk günlerinden beri kurulan çok özel ve güzel bir ilişki bu...

Onu daha annesinin karnında “Karpuzcuk” diye seven babasını, sevgi dolu sesinde tanıdı ilk defa, evet baba da burda!

Doğduğunda babasının şefkatli dokunuşlarında, omzunun üstüne kafasını koyduğunda bulduğu huzurda hatırladı, baba burda!

Gaz sancıları başladığında babasının o çok etkili “Gaz Dansı” egzersizleri sayesinde yeniden rahatlarken biliyordu artık, baba hep burda!

Altı değişirken üstünü ıslattığı için ona “Köftecik” diye gülen bu adamın yanında her şeyi özgürce yaşayabileceğini anlamaya başladığında,

Banyo suyunun içinde kendini bırakınca güvenle yaslandığı kolun, bu hayatta düşmesine asla izin vermeyeceğini anladığında,

Anne kadar sıcak ve şefkatli baba koynunda en derin uykulara daldığında,

Geceleyin ağlayarak uyandığında, yeni güne gülümseyerek başladığında gördüğü o yüz hep tanıdıktı, hissettiği dokunuşlar hep güven veriyordu...

Çünkü her ihtiyacı olduğunda baba da buradaydı.

Sabah kahvaltısında, akşam uykusu öncesi oyunlarında, 

İlk defa kafasını kaldırabildiğinde, ilk defa emeklediğinde, ilk dişini patlattığında, ilk püresini yediğinde,

Kendini harika bir varlık olarak hissettiğinde,

Sıcacık bakışlarla cesaretlendirildiğinde ve bir kez daha koşulsuz sevilirken öğrenmişti, “baba da burda” ve hep burada olacaktı…


Baba ve Oğul
Baba da Burda



22 Haziran 2014 Pazar

Psikolojik Açıdan Hamilelik

Gebelik ve Psikolojik Değişimler

Hamilelik, bir kadının hayatta başına gelebilecek belki de en önemli ve anlamlı yaşam olaylarından biridir.

Bu dönem boyunca anne adayı sadece fiziksel ve biyolojik bir takım değişimlerden geçmez; aynı zamanda bireysel, sosyal ve mesleki alanlarda da yaşadığı birçok değişimle baş etmeye çalışır. Hayatın her alanında hızlıca vuku bulan tüm bu değişikliklere anne adayının psikolojik olarak uyum sağlaması gerekir.

Bilimsel literatürde hamilelik süreci, ölüm, boşanma, evlilik, doğum gibi objektif stres yaşantılarından biri olarak kabul edilir ve bir insanın hayatta yaşayabileceği en “kritik yaşam olaylarından” (life events, major changes) biri olarak değerlendirilir (Filipp, 1995; Lazarus & Folkman, 1984).  

9 Haziran 2014 Pazartesi

Tanıdığım En İyi Kadın-Doğum Doktoru ve Çocuk Doktoru

Doktorumu buldum

Uzun sürdü istediğim gibi güvenebileceğim bir kadın-doğum doktoru bulmak ama sonunda değdi.

Birinci doktorum hem yeterince sıcak hem de bilgili değildi. TSH hormonunun hamilelik için öneminden ve yeni referans değerlerinden haberi bile yoktu!

İkinci doktorum TSH’ı bilen bir kadın doğumcuydu neyse ki. Bu noktada birinci doktoruma teşekkür borçluyum; çünkü bir önceki seferde onun danıştığı perinataloğa gidiyordum artık.

Nihayet uzmanlığına güvenebileceğim bir doktor bulmuştum. Ama bu defa da kendisi profesör olduğu için muayene ücreti bir öncekinin iki katıydı. Hasta değildim; sadece hamileydim. Şükürler olsun ki riskli bir hamilelikte geçirmiyordum. O yüzden profesör olan bir kadın-doğum uzmanına gitmeme gerek yoktu aslında. Bir süre sonra 3. doktoru bulmak için araştırmalarıma başlamıştım…

6 Haziran 2014 Cuma

Hamilelikte TSH Hormonunun Önemi

Gebelik ve TSH

TSH’ı Bilmeyen Kadın Doğumcu


Umarım bir anne adayı olarak sizin doktorunuzla olan ilk görüşmeniz beklediğiniz gibi olumlu geçmiştir.

Şimdi sıra yaptırdığınız kan tahlillerinin sonuçlarını değerlendirmeye geldi. Genel kan tablosunun yanı sıra TSH hormonuyla ilgili bulgularınız da saptandı. TSH hormonun düşük ya da yüksek olmasına göre kişide bazı tiroid hastalıklarına rastlanabilir ve dışarıdan hormon takviyesiyle tedavisi mümkündür. 

Bilimsel araştırmalar göstermiştir ki, bu hormonun, sizin vücudunuz tarafından yeterli seviyede salgılanması bebeğinizin beyinsel ve zekâ gelişimi için son derece önemlidir! Eğer hormon seviyeniz ön görülen referans değerleri içindeyse her şey yolunda demektir. Henüz kendi TSH’ını üretemeyen gelişmekte olan bebeğiniz sizinkinden beslenmeye devam edebilir.

Tahlil sonuçlarıma göre benim TSH hormon seviyem olması gereken referans değerleri içindeydi. Her şey yolunda gibi gözüküyordu. Ama aslında hiçbir şey gözüktüğü gibi değildi!

5 Haziran 2014 Perşembe

İyi Bir Kadın-Doğum Doktoru Nasıl Olmalı?

Doktorla İlk Buluşma
Hamileyim

Doktorla ilk buluşma...

Hamilelik sürecinde hem samimiyetine hem de bilgisine güvenebileceğiniz iyi bir kadın-doğum doktoru bulmak çok önemli. Bunun için lütfen çok seçici olun ve onu bulana kadar aramaktan vazgeçmeyin.

Ben onu 4. denememde, hem de bebeğime 9 aylık hamileyken buldum! Bu kendi içinde ayrı güzel bir hikâye, daha sonra paylaşmak istediğim…

Bu yazımda, ilk doktorumla yaşadığım kısa süren tanışmamızı ve neden onu seçmediğimi anlatmak istiyorum.

Gebelik Testinde İkinci Çizgi Silik Çıkarsa

İkinci Çizgi Silik Çıkarsa

İki Çizgi…

İki ince çizgi yan yana geliyor ve bir anda insanın bütün hayatı değişebiliyor!
Evet, gebelik testinden bahsediyorum. Hemen hemen bütün anne adaylarının gebelik tespitinde kullandığı beyaz plastik çubuktan. Eğer kandaki Beta HCG hormonu hamileliğe bağlı olarak artmışsa idrara da geçer. Bu sayede evde idrar yoluyla yapılan gebelik testinde o merakla beklediğimiz ikinci çizgiyi de tespit edebiliriz. Büyük bir ihtimalle artık içinde senden bir parça taşıyorsun, ilk defa kalbin bir başka türlü atıyor, ya çok mutlusun ya da önce ne hissedeceğini bilemiyorsun...

Peki, o ikinci çizgi silik çıkarsa ya da yeterince koyu veya belirgin değilse ne düşünmek lazım?

Anne Burda

“Anne Burda”…

İki tane büyülü kelime! “Anne burda” derken bilir her anne, bebeğinin bu iki sihirli sözcükle nasıl da sakinleşebildiğini. Bu iki kelimede sevgi ve şefkat saklıdır çünkü; güven telkin eder hem söyleyene hem de dinleyene.

Ağlayarak uyanan bebeğimizin ilk teselli olur belki de. Annesinin o tanıdık sevgi dolu sesiyle bütünleşmiş bu iki tılsımlı sözcükte hisseder bebeğimiz aslında her şeyin yolunda olduğunu…

İyi ki de “anne burda” di mi bebeğim?
İyi ki de sen bu kocaman yeni dünyana alışmaya çalışırken, her seslendiğinde „anne burda“! 
Yalnız değilsin bebeğim bu dünyada! Onu ve içindekileri tanıma yolculuğuna çıkarken sen, anne hep yanında olacak. Heyecanla ve merakla keşfettikçe dünyanı, büyüyeceksin sen ve bir gün kendini gerçekleştirmek için gittiğinde uzaklara bileceksin, ta içinde hissedeceksin…

Sen her ihtiyaç duyduğunda “anne hep burda” olacak…

Annenin, o tanıdığın güven veren sesinde ya da o bildiğin sıcacık gülümsemesinde hatırlayacaksın…
Ne kadar muhteşem ve özel bir varlık olduğunu!
Ve hep bileceksin seni bu dünyada kopmayan bir bağla, koşulsuzca seven birinin olduğunu...

Gözünü her açtığında ve kapadığında;
uzaklara gittiğinde, yakını aradığında;
istediğinde ya da istemediğinde bile
anne her zaman için ve her koşulda burada seninle ve daima senden yana olacak.
Evet bebeğim, biliyorsun bunu, ta içinde hissediyorsun, “anne burda”!